Hz Mehdi as (Hatemul veli) hakkındaki ifşatlar (3)



Şeyhü'l-ekber -kuddise sırruh- Hazretleri "Ankâ-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-evliyâ" isimli eserinin başka bir noktasında; Hâtemü'l-evliyâ'nın kıyamet günündeki öncülüğünün mâhiyetini ve mahşerde müşâhade edilecek olan muhteşem ahvâlini, kâmil ve mükemmel üslûbuyla tasvir ederek şöyle buyurmuştur:

Kıyamet koptuğu gün Hatm'in cemaatin öncüsü olması sahîh olunca, onun iki haşrı bulunduğu ve iki Hatm'in sâhibi olduğu sâbit olur. Haşrı husûsunda, kabahat sâhipliği de kendisine iştirâk eder. Şu hâle göre Hatm, hatemiyyet'i ile eşsiz ve benzersizken, Melikî rütbeyle nefsine arınmayı tahakkuk ettiren rûhâniyyeti üzerine gâlip geldiği nispette de, insanlığı husûsunda kabahat sâhibidir. Bize göre bu makamda savunma ve çekişme olmaz. O kendisindeki noksanlıkların izâlesine güç yetirebildiği nisbette; iki, üç ve dört ashâbıyla berâber olup, ruhlar için bir emniyet olur. Kabahat ismi onun için başka bir şekle dönüştürülür; amma bu sâyede dahî ondan sıyrılıp çıkmaz ve dolayısıyla da o yine kabahatsiz olmaz.

Biz onu 'Hâtem' diye adlandırdık ve ayrıca onun velîler üzerinde hükmedeceğini de ortaya koyduk. Çünkü o kıyamet gününde, cismânî temsiliyle bir 'Hâtem' olarak, sâğ elinde apaçık bir 'Melik'lik' mahâlli; rûhânî menziliyle bir 'Hâtem' olarak da, sol elinde gizli bir 'İmam'lık' mahâlli bulunduğu hâlde gelir. Sağındakini 'Ta'ayyün ehli' zümresinde neşreder, solundakini 'Temkîn ehli' ile beraberken neşreder. İki ilmin tahsîsine erdirilir ve iki isimle (kendisine) hitap edilir. Başlangıç hususunda reislik ve Âhir velâyet'te öncülük de ona verilir.

Ey öz anlayış sâhibi! Bu sırları, bu nûrların ışığıyla genişleterek iyi anla..." ("Ankâ-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-evliyâ", s.18-19, bas.: Mısır, 1954)

Hâtemü'l-Evliyâ'nın Velâyet Kandili ve
Velîler Adına Gördüğü Vazîfesi:

Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fusûsu'l-Hikem" isimli eserinin başka bir noktasında Hâtemü'l-evliyâ'nın "Velâyet kandili" hakkında şöyle buyurmaktadır:
"İşte bu ilim, ilm-i billâh'ın âlâsıdır. Bu ilim, ancak peygamberlerin ve velîlerin sonuncusuna verilmiştir. Bu ilmi Nebî ve resullerden görebilenler ancak 'Hâtemü'n-nübüvve' olan Muhammed Aleyhisselâm'ın mişkâtından görürler. Velîlerden görebilenler de ancak (onun mirasçısı olan) Hâtemü'l-velî'nin mişkâtından (kandilinden) görürler."

Ya Hâtemü'l-enbiyâ'dan görür, ya Hatemü'l-evliyâ'dan görür; Çünkü Allah-u Teâlâ bu nûru başkasına değil, bu ikisinin kandiline koymuştur!
"Hattâ peygamberler o ilmi ne zaman müşâhade etseler, ancak 'Hâtemü'l-velâye' kandilinin ışığıyla görürler. Çünkü resullük ve nebîlik keyfiyyeti sona ermiştir, velîlik ise aslâ nihâyete ermez. Kitap ile gönderilen peygamberler aynı zamanda velîlerden de olduklarından, bahsettiğimiz ilmi ancak Hâtemü'l-evliyâ mişkâtından alırlar. Şu hâle göre onlardan aşağı mertebede bulunan velîler nasıl olur da o kaynaktan almazlar?" ("Fusûsu'l-Hikem ve't-Ta'likat aleyhi", s. 62-63, bas.: Beyrut, 1946

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Hatmü’l-evliyâ" kitabı’nda;
"Allah’ın ne peygamber, ne de şehid olmayan öyle kulları vardır ki; peygamberler ve şehidler onların yerlerine ve Allah’a olan yakınlıklarına gıpta ederler." (Ebu Dâvud: 3527; Suyûtî, "ed-Dürrü’l-Mensûr", c. 2, s. 336)


Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri “Hatmü’l-evliyâ” adlı eserinin altıncı bölümünde; Hâtemü’l-evliyâ olan zâtı kırkların sayıları tükendikten sonra, dünyanın zevâle ermesine çok az bir zaman kala göndereceğini haber vererek şöyle buyurmuştur:

“Allah Azze ve Celle Peygamber’ini -sallallahu aleyhi ve sellem- aldıktan sonra, ümmetinden kırk kişiyi onun yerine oturtur. Arz onlarla ayakta durur. Onlar onun ehl-i beyt’idir. Onlardan biri ölünce yerine bir diğeri geçer.” (s. 247)


“Bunların sayıları tükenip, dünyanın zevâl vakti gelince Allah bir velî gönderir. Bu velîyi seçmiş, kendine yaklaştırmıştır. Evliyâya verdiğini buna vermiş, ona bir de ‘Hâtemu’l-velâye’ tahsis etmiştir. Bu, kıyâmet gününe kadar Allah’ın, diğer velîlere hücceti olur.” (s. 247)


Bu veli zikirde evvel, meşiyette evvel, makadirde evvel, Levh-i mahfuzda evvel, misakta evvel, mahşerde evvel, hesapta evvel, şefaatta evvel, civarda evvel, cennete girmede evvel, ziyarette evveldir. Nasıl ki Muhammed Aleyhisselâm her yerde peygamberlerin evveli ise, bu da velilerin evvelidir.” (Hatmü’l-evliyâ)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin Hz. Mehdi as. Hakkındaki Görüşleri

Şuayb bin Salih temim (Horasanlı Seyyid) Kıyamı