Hz Mehdi as (Hatemul veli) hakkındaki ifşatlar (6)


Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri Nevâdirü'l-Usûl" isimli eserinde
Şöyle buyurmuştur:

'Velilerimden kendisine en çok gıpta edilen kişi, benim katımda derecesi ulu ve yüksek peygamberlerin derecelerinden bile daha yakın olan gizli bir kimse; Üveysü'l-Karnî'ye ve onun benzerlerine denk olan hafîfü'l-haz bir mümindir.
İşte bu onun zâhirî sıfatıdır, bâtını ise târife sığmaz.'

Velilerden bir kimse, en yüksek dereceye sâhip olur. Bu, Allah'ın kendi adına, velî olarak kullandığı bir kuldur. O Rabb'inin himâyesi içinde hareket eder; O'nunla konuşur, O'nunla bakar, O'nunla tutar, O'nunla anlar. O, yeryüzünde onun şöhretini yaymış; kendisini halkın imamı, velilerin bayrağının sâhibi, yer ehlinin emini, gök ehlinin nazar yeri, gönüllerin reyhânı, Allah'ın has'ı, O'nun nazargâhı ve kendi sırlarının kaynağı yapmıştır.
O yeryüzünde Allah'ın; halkı kendisiyle terbiye ettiği ilâhî bir kırbaçtır. Ölmüş olan kalpleri onun ru'yetiyle diriltir ve halkı (onunla) kendi yoluna çevirir. Hukûk-u ilâhî'sini onunla ayakta tutar. O hidâyet anahtarı, yeryüzünün nûru, velilerin defterinin emânetçisi ve onların rehberidir. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in huzurunda Rabb'ini anmakla meşgul olur. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu yerde onunla iftihar eder, Allah da bu makamda onun ismini yüceltir. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bizzat onunla yetinip karar kılar.
Allah onun kalbini dünyaya kapılmaktan alıkoyar. O'na 'Hikmetü'l-ulyâ'sını, yani 'En yüce hikmet'ini bağışlar. O'nu kendi Tevhîd'ine sevkedip yönelterek, nefsini görmekten ve hevanın gölgesinden yolunu uzak eder. Velilerin defterini ona emânet eder, onların makamlarını kendisine tanıtır ve menzillerine muttali kılar.

O neciplerin seyyidi, hikmet sâhiplerinin sâlihi, mânevî tabiplerin imamıdır. Sözü kalpleri esir eder, görünümü nefislere şifâ verir, yönelmesi hevâ ve hevesleri yok eder, yakınlığı kötü huyları temizler. O bir çiçek misâli baharda açar, meyveleri ise güzün toplanır. Kendisine sığınılan bir sığınaktır. Elde edilmek istenen şeylerin kaynağıdır. Hakk ile bâtılın arasını ayırır. O sıddîk'tır, fâruk'tur, velî'dir, ârif'tir, muhaddes'tir.

O Allah'ın yeryüzündeki 'Tek'idir." (Nevâdirü'l-Usûl fî Ma'rifeti Ehâdîsü'r-Resul" c.1, s. 619-620


Hâtemü’l-Evliyâ’ya İçirilen
“Aşk Şerbeti”

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri “Nevâdirü’l-Usûl” isimli eserinin bir noktasında ise, Hâtemü’l-evliyâ’ya içirileceğini haber verdiği “Aşk şerbeti”nin mâhiyetini ortaya koyarak şöyle buyurmuştur:

“Kimin kalbine Allah, iki diyarda da kendisini sarhoş edecek ‘Aşk şerbeti’ni içirirse; artık halkla ilgili olan bu muhabbetler ondan uzaklaşır, övülme ve anılma sevgisi onda zevâl bulur. Halkın yanındaki mevkisi ortadan kalkar, ondan belâlar giderilir ve bunların hepsini unutur. Kalbinde Allah-u Teâlâ’nın azâmetinden; gönlünde ise nûru parıldadığı vakit, O’nun celâlinden başkası kalmaz. O’nun azâmetinden korkar ve ürperir. Artık ona O’nun heybeti gerekir. O, O’nun muhabbetinin coşturmasıyla coşar, O’na karşı şevk duyar. Kendisini bir şaşkınlık sarar. O’nun içinde arzu ve iştiyakla inim inim inleyip feryâd eder.

İşte o an ondaki bu şeyler ölür ve kalbi O’nunla dirilir. Artık Allah hakkında hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaz. Bu dereceden, en ulu dereceye yükselir. O’nun vahdâniyyeti ile ferdleşir, O’nun cemâli ve celâli hususunda hayrete ve şaşkınlığa düşer. O’nun heybeti kalbine nüfûz ederek, bu bahsedilenlerin hepsini nefsinden giderir.

O onu kendi kabzasında (himâyesinde) bulundurur. Onu kendi işlerinde kullanır, onları onunla kuvvetlendirir. Artık o, O’nunla kalkar, O’nunla oturur ve hâllerinde O’nunla tasarruf eder.” (“Nevâdirü’l-Usûl fî Ma’rifeti Ehâdîsü’r-Resûl”, c. 1, s. 670-671)


Şeyhü’l-ekber MuhyiddÎn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Hatmü’l-evliyâ’”da sorduğu soruları cevaplandırmak için yazdığı “Kitâbu’l-Cevâbü’l-Müstakîm ammâ Se’ele anhu et-Tirmizî el-Hakîm” adlı eserinde, bu sorulardan on üçüncüsü olan; “Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- Hâtemü’n-nübüvve’ye hak kazandığı gibi, Hâtemü’l-evliyâ’ olmaya kim hak kazanmıştır?” sorusuna şu cevabı vermiştir:

Buna hak kazanan, ceddine (Muhammed Aleyhiselâm’a) çok benzeyen bir kimsedir. O Arapça’yı pek iyi konuşamaz, fakat ahlâkı hususunda da ondan farklı olmaz.” (“Kitâbu’l-Cevâbü’l-Müstakîm ammâ Se’ele anhu et-Tirmizî el-Hakîm”, Beyazıt Devlet ktp. Genel, nr.: 3750, vr. 242b)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin Hz. Mehdi as. Hakkındaki Görüşleri

Şuayb bin Salih temim (Horasanlı Seyyid) Kıyamı

Hz Mehdi as (Hatemul veli) hakkındaki ifşatlar (3)