Hz Mehdi as (Hatemul veli) hakkındaki ifşatlar (7)


Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin,
Hâtemü’l-Evliyâ Olan Zât’la Buluşması:

Şeyhü’l-ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri "Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ" isimli eserinde, Hâtemü’l-evliyâ olan zâtla bir defâsında, imamlık tahtında oturduğu bir sırada buluştuğunu ve konuştuğunu ifşâ etmiş; önünde açılmış bir bayrak bulunan ve "Hatemiyyet"i nûr üstüne nûr olan bu zâtın, bu görüşme esnâsında kendisine büyük bir sevgi ve alâka gösterdiğini beyan buyurmuştur:

"Ben, sona erdirme ve sıdk imamlığına oturmuş bir şekilde, ‘Hatm-i evliyâullâh’la; yâni ‘Allah velîlerinin Hatm’i’ ile buluşup görüştüm. O’nun hudutlanmış olan sırrı benden kaldırıldı. Ben onun elini kabul etmekle emrolundum. O’nun Sıddîk’a ve sıdkı ile Sâdık olandan daha aşağıda bulunan Fâruk’a karşı çok mütevâzî olduğunu gördüm. O’nun kulak tarafının hizâsında durdum; kulağıma ilkâ ettiği şeye işitip mülâkî oldum. Önünde neşredilip açılmış bir bayrak vardı.

Onun ‘Hâtem’i;

‘Nûr üstüne nûr’du. (Nûr: 35)

Onu tanıyıp îtibar gösteren kimseye, ondakinin benzeri gibi bir elbise giydiriliyordu. Nitekim Beyt’in güneşi de ondan hissesini almak için, benimkine benzer bir şekilde onun elini kabul etti; Hatm ise, ‘Bu benim ehlimdendir!’ dedi. Sonra bana bir söz sızdırdı ve ilettikleri ve söyledikleriyle bizi faydalandırdı. Devamla da, bahsi sürdürebilmek için imamlık tahtına doğru yürütmeye başladı. O bana neşeyle, atıf üstüne atıfta bulunuyordu. Fevkalâde bir sevgiyle üzerime düşüp, bana büyük bir sevgi gösterdi ve şöyle dedi:

‘Ben gizli bir örtüyle geleceğim. Hiç şüphe yok ki Hatm benim! Benden sonra velî de yoktur, benim ahdimi taşıyabilecek kimse de yoktur. Benim yok olup gitmemle, süregelen zaman da yok olur; baştakilerle sondakiler birbirine kavuşur!’" ("Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ"; s.16, Bas.: Mısır, 1954)



"Hâtemü’l-İmâme" Olan Velî
ve "Nûrun Alâ Nûr"un Ona Verilişi:

Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri "Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ" adlı kitabında; Hâtemü’l-evliyâ’nın bir hidâyet rehberi ve Muhammedî bir imam olarak batı tarafından zuhûr edeceğini ortaya koymuş; apaçık ilmî bir kerâmet olarak da, "Nûrun alâ Nûr" ve sır üstüne sırrın ona verileceğini beyan buyurmuştur:

"Bir hidâyet rehberinin batı tarafından doğması yaklaşmıştır. Bu, şirklerin zevâl bulup batmasıyla, onun avcısı yok edilip tuzağı ortadan kaldırılarak, şirklerle ilgili olan bağının çözülmesiyle, O’na yönelmiş olan bir güneş ve O’nu tenzîh eden bir makamdır.

Bu batış, her ikisinin de ‘Ayn’ı ile ilgili olan iki kısım üzerinde gerçekleşir. Onun batışı da kendi kalbinde meydana gelir. Zîrâ o Gayb âleminde, Rabb’inden verilmiş bir nûr üzerindedir. Onda artakalan şey ise O’nun toprağının nûrudur.

‘Nûrun alâ Nûr"; yâni "Nûr üstüne nûr’ (Nûr: 35) ve sırlar üstüne gelen sırlar onun olur.

Aydınlanan bir yer kararmışsa, bu onun batışına karşılıktır. İşte o da (böylece) kendisinde batmış olan sıfatlardan arınır. Nitekim o Kudsî Zât’ın denizinin içinde boğulur ve kendi sıfatlarının elbiselerinden soyunur.

Şimdi şaşkınlığa düşmeden şu yüce sırra ve hiç tadılmamış, rahatlık veren şu ilâhî zevke bir bak! Ben aylı geceler ve gündüzler boyu, avâmın kendisine münâcaat ettiği kudsî makâmında, bu ilâhî güneşin nûru ile kaldım. O ‘Hâtemü’l-imâme’; yâni küllî mutlak bir imam olarak değil, cüz’î Muhammedî bir imam olarak ‘İmamlığın Hâtem’i’ olduğu için, Allah bize onun alâmetini izâh etmiştir." ("Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ"; s.15, Bas.: Mısır, 1954


Şeyhü’l-Ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri
Hâtemü'l-evliyâ’yı, "Ankâ-i Muğrib" Kitabı’nda İsmine ve Dış Görünüşüne Varıncaya Kadar Târif Etmişti:

Seyhü'l-ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri, Hâtemü’l-evliyâ olan zâtla ilgili bir esrâr hazînesi ve apaçık bir kerâmet olarak kaleme aldığı "Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ" adlı kitabında, Hâtemü'l-evliyâ’nın dış görünüşüne ve ismine işâret ederek şöyle buyurmuştur :

Bil ki, velâyet bayrağının taşıyıcısı ve makâmın ve gâyenin nihâyeti olan Hatm, hiç bilmezken "Hatm" oldu ve cesedlenmiş bir rûhâniyyet ve müteaddit bir ferdâniyyet içinde, dilemeksizin ve tasarruf etmeksizin iş onda vâroldu. Hatm’in cismî işi gizli ve örtülüdür. Hatm ile ilgili olarak açığa çıkarılabilen ise, (onun) yalnız makâmî olan işidir."

"O sanki Arap’dan değil de Acem’dendir. O, rengi kırmızımsı beyaz olan; uzuna yakın, ondan biraz kısa bir âdemdir. O âdetâ pırıl pırıl parıldayan bir ay gibidir. İsmi, ‘Allah’ın kulu’dur. O, Allah’ın her kulunun ismidir. Onun kendisine has olan ismine gelince; yapısı husûsunda net bir belirti sarfedildiği halde, o net bir belirti şeklinde açığa vurulmadı." ("Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ"; s.71+75. Bas.: Mısır, 1954)

Hazret, bir nevî kerâmet olan bu muhteşem açıklamalarının hemen ardından;

"Te’vil noktasındaki açıklamayı sana bırakarak, şimdi de sana onun ismini ve nesebini tâyin edeceğim!" buyurmuş ve Hâtemü’l-evliyâ olan zâtın ismi ve nesebi ile ilgili olarak aşağıdaki işâretleri çizmiştir:


 ("Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ"; s.75. Bas.: Mısır, 1954)





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin Hz. Mehdi as. Hakkındaki Görüşleri

Şuayb bin Salih temim (Horasanlı Seyyid) Kıyamı

Hz Mehdi as (Hatemul veli) hakkındaki ifşatlar (3)